Görüntü İşleme(Namıdiğer Photoshop) Hile Yapmak Mı?10 dakika

Yaklaşık okuma süresi: 7 dakika

Bu yazıda biraz Fujifilm’den uzaklaşarak daha genel anlamda fotoğraf hakkında bir şeylerden bahsetmek istiyorum. Bu yazının konusuna da aslında geçen gün severek takip ettiğim Fujiwalk blogda (en sevdiğim kategori de “ilham”dır, eğer henüz okumadıysanız tavsiye ederim) resmi X fotoğrafçısı Sayın Hüseyin Aldırmaz‘ın bir yazısını okuduktan sonra karar verdim.

Ben de ara sıra bu konu üzerine düşünürüm. Bir fotoğrafı çekerken değil de, bilgisayara aktarınca yapılan kompozisyon, ışık düzenlemeleri, renk düzenlemeleri hile yapmak mıdır? Yoksa zaten neredeyse karanlık oda baskıları bulunduğundan beri yapıldığı için sorun yok mudur? O kıymetli yazı bana gerçekten bir ilham kaynağı oldu ve bu konu üzerine kendi düşüncelerimi burada yazmak istedim.

Öncelikle detaylardan ve fotoğraf kaydının analog veya dijital olmasından bağımsız olarak – temelde düşündüğünüzden çok ama çok daha benzerler, inanın – kendi düşüncemi söyleyip, açıklamasını biraz daha ileriye bırakmak istiyorum. Bir görüntüyü çekerken doğru pozlamak ya da doğru kompozisyon tabii ki önemlidir. Ancak, bunun olmadığı durumlar olabilir ve sizin düzenleme ile istediğiniz görüntüyü sonradan yaptığınız işlemler sonucunda elde etmeniz gerekebilir. Örneğin birçok fotoğrafçı, daha fotoğrafı çekerken dijitalde ışıklı alanlara göre pozlayıp sonrasında gölgeleri açması gerektiğini bilerek çeker, eğitimler bu şekilde öğretir. Bu yüzden de zaten fotoğraf henüz son halini almamıştır, çekim bittiğinde oluşma sürecinin ortasındadır. O yüzden de bitmiş bir fotoğraf zaten tüm bu planlananların yapılmasının ardından ortaya çıkacaktır. Haliyle sonradan yapılan düzenlemeler de oluşturma sürecinin bir parçasıdır. Bu durum analog veya dijitalden de bağımsız olduğundan, aslında bu tartışmanın çok da doğru olmadığını ve görüntü işlemenin fotoğrafta hile yapmadığını düşünenlerdenim.

Şimdi demek istediklerimi detaylandırayım. Daha iyi anlaşılabileceğini düşündüğüm için konu başlıklarıyla daha temel bir noktadan yazmaya başlayacağım.

Işığın Kaydı

Çok temel bir noktadan başlamak istiyorum: fotoğraf nedir? Fotoğraf, genel anlamda ışığın ışığa duyarlı bir yüzeyde yaptığı değişiklikler sonucu kayıt altına alınması denebilir. Tabii ki birçok başka tanımı da var, ama benim söyleyeceklerimin temeli buna dayanıyor. Bu kayıt, üzerinde ışığa duyarlı kimyasal katmanlar bulunan bir film şeridi veya bir optik sensör olabilir, fark etmez.

Bu ana katmanın üzerindeyse 3 ana rengi algılayan çeşitli başka eklemeler vardır. Bu analog filmlerde (yanılmıyorsam) her renk için ayrı bir filtre, sensörde ise çeşitli şekilde dizilmiş bir renk matrisi (en yaygını Bayer filtresidir). Bu filtreler sayesinde de renkli fotoğraf oluşur. Yani, temelde fotoğraflar ışığın bir şekilde bir yüzeyde yaptığı değişikliklerdir ve analogda bu kimyasal değişimken, dijitalde ise 1 ve 0 değerleridir.

Bir de tabii ham görüntü ve son görüntü konusu var. Bu konuda da aslında analog ve dijital fotoğraf teknikte ayrılsa da, temel prensiplerde benzer çalışıyor. Her ikisinde de daha sonradan son ürüne dönüştürülebilecek bir ham görüntü (filmin veya sensörün kaydettiği bilgi) ve işlenmiş haldeki son görüntü var. Analogda bunlar banyosu bitmiş negatif film ve basılı fotoğrafken, dijitalde ham dosya ve JPEG dosyası diyebiliriz.

Şu unutulmamalıdır ki, ham görüntü paylaşmak için değil, sonradan işlemek içindir ve işlenmedikleri takdirde mantıklı bir şekilde kullanılamazlar.

Analog görüntü işleme

Bu yazının konusu, birçok kişinin dijital fotoğrafta bir yazılım kullanmayı hile olarak görmesidir. Ancak çok bilinmeyen bir konu da karanlık odadır. Karanlık odada baskı alırken de tıpkı CaptureOne, Ligtroom, Photoshop ile görüntüyü işler gibi ışığın ne kadar olacağına, sadece gölgelere/ışıklı alanlara bir işlem yapılıp yapılmayacağı konusuna, kontrastın çok mu az mı olacağına karar verilmesi gerekir. Yani banyodan çıkan bir negatif, kağıda aktarılırken kaç saniye pozlanacağı dahi bir karardır ve bu sürenin uzaması veya kısalması son fotoğrafa etki eder.

Karanlık odaya yetişmiş olanlar bilirler, fotoğraf basılmadan önce bir test baskısı alınır ve bu baskıda da çeşitli aralıklarla fotoğrafın kısımları daha uzun pozlanarak (örneğin fotoğraf kağıdının bir parçasını başka bir şeyle kapatıp pozlanmasını engelleyerek) en uygun pozlama değerine karar verilir. Tabii ki ham görüntüyü (negatif) doğru pozlamak önemlidir. Ancak karanlık odada da bunu değiştirmek pekala mümkündür. Bu tamamen fotoğrafı çeken sanatçının ne anlatmak istediğiyle ilgilidir.

"Test strip" by Kieran Gillard is licensed under CC BY-NC-ND 2.0
Karanlık odada pozlama tayini için yapılmış bir test baskısı || “Test strip” by Kieran Gillard is licensed under CC BY-NC-ND 2.0

Bunun yanı sıra, ışık kaynağının lensinin önüne çeşitli filtreler koyarak kontrast ve renk değiştirme, kağıdın kimi kısımlarına gelen ışığı engelleyerek yakma ve gizleme (dodge and burn) gibi işlemlerle bugün dijital fotoğrafta yapılan müdahalelerin çoğu eskiden beri yapılmaktadır. Bunların yanı sıra, kompozisyon da basılacak görüntüyü kağıda göre büyüterek/küçülterek de kırpma işlemi yapılmaktadır. Hatta baskıya gidecek fotoğrafların seçildiği kontakt baskı denen ve tüm filmi alacak görüntü ön izlemesini içeren bir nevi index fotoğraflar üzerinde editörlerin kompozisyon değişikliği isteği de görülebilir.

Contact prints from a Wedding Day SCAN0690
Bir düğün fotoğrafçısının kontakt baskı seçimleri. İlk seçilen fotoğrafta baskı için portre kesimi yapılması isteği görülebilir. || “Contact prints from a Wedding Day SCAN0690” by tomylees is licensed under CC BY-NC-SA 2.0

Özetlemek gerekirse, analog fotoğraflarda dahi son kullanım öncesinde en azından ışık ayarı yapılmak zorundadır. Aksi halde elimizde bir parça komik kokan selüloz şeridinden başka bir şey kalmayacaktır. Şipşak fotoğraflar bunun bir istisnası olarak görülebilir. Orada doğrudan kağıda baskı yapılmaktadır.

Dijital Görüntü İşleme

Teknolojinin gelişmesiyle, yukarıda bahsettiğim işleme teknikleri korunurken, başka birçok tekniğin de önü açılmış oldu. Bugün gördüğümüz istisnasız tüm dijital fotoğraflar, belli başlı kimi algoritmaların uygulanmasıyla işlenmiş şekilde oluşturuluyor. Zira fotoğraf makinesinin sensörü aslında herhangi bir fotoğraf değil, ışık bilgisi kaydediyor. Üzerindeki filtre ise o pikselin hangi renge yakın olduğunu belirliyor. Ama bunlar başlı başına görüntülenebilecek bir şey değil, sadece 1 ve 0 değerlerinden oluşan ham bilgi.

Buna karşın bizim bir fotoğrafı ekranda veya kağıtta görmemizi sağlayan ise bu ham bilginin bir dizi bilgisayar işleminden geçirilerek bir ürüne çevrilmesi (JPEG, TIFF, HEIC, …). Yani RAF dosyası görüntülüyorsak, aslında bir yazılımın sensörün kaydettiği veriyi yorumlamasından başka bir şey görüntülemiyoruz. Örneğin Lightroom ve CaptureOne yazılımlarının Fujifilm RAF dosyalarını farklı göstermesinin yegane nedeni de budur. Hatta bu yazılımlardaki film benzetim profillerinin zaman zaman makine içinde seçilen profillerden biraz daha farklı görünmesi de bundandır (Yeri gelmişken, en doğru film benzetimi, bilgisayarın değil kameranızın işlemcisi ve profillerini kullanan Fujifilm’in X Raw Studio ile elde edilebiliyor. Ama bu başka bir yazının konusu).

“E ama JPEG var, o her yerde aynı. Makinemden çıkan JPEG dosyalarını kullanabilirim. Böylece işlenmemiş bir fotoğraf elde ederim” diyorsanız, kısmen haklısınız. Haklı olduğunuz kısım ilk kısım, JPEG dosyalarının hemen her cihazda benzer görünmesi (ekran renk kalibrasyonu bu konunun dışında). Çünkü JPEG bir standart ve her bilgisayar aynı şekilde yorumlayabiliyor. Haklı olmadığınız kısım ise makinenizin de aslında Photoshop ile benzer şeyler yapıyor oluşu. Fotoğrafı eğer JPEG ile kaydediyorsanız, makineniz seçili olan profille (Örneğin Fuji dilinde kalıp Classic Chrome film benzetimi diyelim) o görüntüyü kendi işlemcisinde işliyor. Belli kurallara göre renk ve ışık ayarlarını yapıp onları “dışa aktarıyor”.

Özetle, görüntü işlemeye toptan karşı olmak mümkün değil, çünkü bu hiçbir fotoğrafı görememek demek olurdu. Ham fotoğrafları görüntülemek bir yorumken, JPEG fotoğraflar belli bir işlemin sonucunda oluşmuş standart ve sıkıştırılmış dosyalardır. Yani “fotoşoplanmamış” dijital fotoğraf bu anlamda teknik olarak mümkün değildir.

Sonuç

Biraz uzun ve teknik bir yazı oldu, farkındayım. Ancak demek istediklerimin arkaplanını anlatmamın gerekli olduğunu düşünüyorum.

Özetlemek gerekirse, bugün dijital fotoğrafa çekim sonrasında bilgisayarda yapılan işlemlerin hemen hepsi uzun yıllardır analog fotoğraflara da yapılan işlemler. Pozlama, gölge, ışıklı alan düzeltmeleri, kontrast ayarları, renk düzeltmeleri, rötuşlar başta olmak üzere günlük kullanılan işlemlerin çoğu geçmişten beri vardı. O yüzden bilgisayarda yapılan işlemleri tukaka ilan etmek çok mantıklı değil.

Buna ek olarak, JPEG çekmek de bu kararların sizin tarafınızdan değil, makine üretici tarafından yapılmasından başka bir şey değil. Sadece kararı sizin elinizden alıp Fujifilm, Canon, Nikon mühendislerinin eline vermiş oluyor, daha fazlası değil.

En önemli noktayı da en sona bıraktım: Fotoğraf, sanatçının size ne sunduğudur. Her işlemin bir anlamı, bir nedeni vardır. Zaten çoğu fotoğrafçı gerek teknik, gerekse sanatsal nedenlerle fotoğrafı çekerken “bunu postta düzeltirim” diye aklında başka bir fotoğraf oluştururarak çekmektedir. Yani bu yazının konusu olan dijital görüntü işleme düşmanlığı çok da yerinde değildir.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yorumlara yazabilirsiniz.

1 thoughts on “Görüntü İşleme(Namıdiğer Photoshop) Hile Yapmak Mı?<span class="wtr-time-wrap after-title"><span class="wtr-time-number">10</span> dakika</span>”

  1. Geri bildirim: X-Trans ve Bayer Sensör Farkı – FujiXBlog

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir